15 Eylül 2014 Pazartesi

Portekiz

G Grubu
Almanya  4 - 0  Portekiz (12' (pen.), 45', 78' Thomas Müller, 32' Mats Hummels, 37' Pepe (KK.))
      ABD  2 - 2  Portekiz (5' Nani, 64' Jermaine Jones, 81' Clint Dempsey, 90' Silvestre Varela)
  Portekiz  2 - 1  Gana (30' John Boye (k.k.), 57' Asamoah Gyan, 80' Cristiano Ronaldo)


Portekiz her zamanki gibi Ronaldo ve santrafor eksikliğiyle konuşuluyordu. Beşiktaştan çok iyi tanıdığımız Almeida Portekizin santraforuydu. İlk maçta 28. dakikada sakatlanması da onu tanıyan kimseyi yanıltmadı.

Portekiz'in ilk maçını Almanyayla oynaması bence şanssızlıktı. Mağlubiyet beklenebilirdi ama ağır mağlubiyet averaj bakımından da Portekizi yaraladı.

İlk maçta Ganayı yenen ABD, Portekiz'in ikinci maçtaki rakibiydi. Erken öne geçen Portekiz, maçın devamında oyunu ABD'ye teslim ederek nasıl bir takım olduğunu gösterdi. Sıradan bir takım. ABD'den daha iyi değil. Böyle bir takımda Ronaldo'nun da yapacak çok fazla bir şeyi olamaz. İkinci yarıda geriye düşen Portekiz, son dakikada attğı gol onların ancak matematik olarak tura ortak olmalarını sağladı.

Son maçta Ronaldo şeref golü atarak maçı kazandırdı. Turnuvaya averaj farkıyla veda ettiler.

23 Ağustos 2014 Cumartesi

Güney Kore

H Grubu
Rusya  1 - 1  Güney Kore (68' Keun Ho Lee, 77' Aleksandr Kerzhakov)
Güney Kore  2 - 4  Cezayir (26' Islam Slimani, 28' Rafik Halliche, 38' Abdelmoumene Djabou, 50' Heung Min Son, 62' Yacine Brahimi, 73' Ja Cheol Koo)
Güney Kore  0 - 1  Belçika (44' Steven Defour (KK.), 77' Jan Vertonghen)

Açık açık söylemeliyim; Güney Korenin hiçbir maçını izlemedim. O yüzden iki satır bile yazmak doğru olmaz. Hiç birşey yazamamak da doğru olmadı ama napalım...


13 Ağustos 2014 Çarşamba

Arjantin

F Grubu
Arjantin  2 - 1 Bosna Hersek (3' Sead Kolasinac (k.k.), 65' Lionel Messi, 85' Vedad Ibisevic)
Arjantin  1 - 0  İran (90' Lionel Messi)
 Nijerya  2 - 3  Arjantin (3', 45' Lionel Messi, 4', 47' Ahmed Musa, 50' Marcos Rojo)

2. Tur
Arjantin  0 - 0  İsviçre
UZ. 1 - 0 (118' Angel Di Maria)

Çeyrek Final
Arjantin  1 - 0  Belçika (8' Gonzalo Higuain)

Yarı Final
Hollanda  0 - 0  Arjantin
UZ. 0 - 0
PEN. 2 - 4

Final
Almanya  0 - 0  Arjantin
UZ. 1 - 0 (113' Mario Götze)

Hemen hemen her yerde; TV'de, sokakta, kahvede, Arjantin denildiğinde ardından Lionel Messi zikredilir.  "27 yaşını doldurmuş bir Messi'nin artık kupayı getirmesi gerek", "Milli takımda iş yapamıyor" gibi düşünenler çoktu. Messi bu konuşmaları ne kadar önemsedi bilmiyorum ama sahada hep rahattı. Takımın kötü oynadığı anlarda ve skor tatmin edici olmadığı zamanlarda, taraftarın Messiye özel ıslıklarından sonra Messi'nin patlaması, "Gördünüz mü işte!" der gibi sevinmesi, onun böyle bir yük altında dik durduğunu ve süper kahraman tarzı rolünün bilincinde olduğunu gösterdi. Ninelerimizin bile tanıdığı bu adamı bir kenarı bırakıp, Arjantine bakarsak, çok iyi bir defans anlayışı gördük. Mascherano'nun da emniyet kilidi görevi gördüğü takımın gol yemesi çok zordu. Nitekim erken öne geçtikleri Bosna maçında, Bosnanın iyi oyunu karşısında başarılı bir defans vardı. İran karşısında pozisyon bile üretemeyen Arjantin geride çok açık verdi ama gol yemedi. Tüm bunların yanında değişmeyen surat ifadesiyle, melül melül bakan, feleğin çemberinden geçmiş hocaları Alejandro Sabella'nın böyle bir disiplin vermiş olabileceğini de düşündüm. 2. turu garantilemiş Arjantinin 5 gollü Nijerya maçını saymazsak, Arjantin turnuva boyunca, 85'de Bosnadan ve finalde 113'de Götze'den toplamda 2 son dakika golleri yedi. Böylelikle bu düşünceler somut hale gelmiş oldu. Grup maçlarını 6 gol atarak tamamlayan Arjantinde Messi bu gollerin 4'ünü attı. Arjantin Di Maria, Higuain, Lavezzi gibi süper yıldız kalibresinde hücum oyuncularına sahip olmasına rağmen çok tutuktu. Gol işini allaha emanet eder gibi Messiye emanet eden Arjantin, defansını sıkıya alarak oyun düzenini belli etti.

İsviçre maçı beklediğim gibi geçti. Sadece İsviçre'nin berbat kontra atak oyununu beklemiyordum. Pozisyon bulamayan Arjantini kurtaran isim sürpriz olmadı. İsviçrenin anlık dalgınlığını çok iyi değerlendiren Messi, Di Maria'nın tam önüne tek vuruşluk bir pas attı. Türk Spikerlerininin "al da at" klişesine cuk diye oturacak türden bu pası gol yapan Di Maria'nın şutu basit falan değildi.

Bu güne kadar hiç bir güçlü rakiple oynamadığını düşündüğüm anlarda "Belçika falan olsa ne yapacaklar acaba diye" içimden geçirirdim. Bu yüzden çeyrek finalde Belçika karşısındaki Arjantinin turnuvuya veda edeceğinden emindim. Her maçta, hantal görüntüsüyle Higuain'i sürekli eleştirdim. Higuain bana cevap verir gibi maçın başlarında süper bir gol attı. Ceza sahası çizgisi yakınlarında sekerek gelen topa gelişine yarım voleyle köşeye vurdu. Golden sonra, maç öncesi görüşlerimi haklı çıkarması için Belçikayı destekledim. Her anlamda yanıldğım maç olan bu maçta Arjantin rahat bir oyun çıkardı. Higuain bu maçta çok iyi oynadı. Ömer Üründül'ün de dediği gibi, sırtı dönük toplar alıp sakladı, kanatlara gitti, savunma arkasına koştu, rakibe fauller yaptırdı ve bir topu da direkten döndü.

Yarı final maçı turnuvanın en kötü maçıydı. Bu maç hakkında tek satır bile birşey yazmaya gerek yok.

 Büyük maçta Arjantin, Almanya karşısında sürpriz şekilde daha iyi olan taraftı. İki takımın da çok temkinli oynadığı kritik maçta zevksiz bir oyun vardı. Messi maçın başındaki deparlarıyla göze çarptı. Bu pozisyonlardan gol çıkmadı. Higuain defansın hatasını değerlendiremedi ve bana "heh işte gerçek Higuain bu!" dedirtti. Kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyonda yapılacak en kötü şeyi yaparak topu alakasız bir yere gönderdi. Messi'nin deparlarını bıraktığı ikinci yarıda Arjantin defansıyla göze çarptı. Di Maria'nın da eksikliğiyle hücum gücü iyice eksik olan Arjantin maçı dengede götürmeyi başardı. Palacio'nun uzatmalarda kaçırdığı golle birlikte maç artık penaltılara gidecek derken Götze Dünya kupasının son golünü attı. Kesinlikle daha istekli gözüken tarafın Arjantin olduğu maçta ne kadar tarafsız bilemem ama Messi Altın Top ödülünü aldı. Maç sonunda Alman futbolcuların güzel sevgililerinin yanlarına ilişmesinin yanında Arjantinlilerin hareketsiz, hüzünlü hallerine bir tane bile kızın yanlarına gelmemesi bence iki katlı trajedi oldu... Sabella zaten hüzünlü olan ifadesini yine bozmadan futbolcusunun sırtına elini koyarak onlara "Olsun, hayatta bunlar da var" der gibiydi.








11 Ağustos 2014 Pazartesi

Ekvador

E Grubu
     İsviçre  2 - 1  Ekvador (22' Enner Valencia, 48' Admir Mehmedi, 90' Haris Seferovic)
Honduras  1 - 2  Ekvador (31' Carlos Costly, 34', 65' Enner Valencia)
  Ekvador  0 - 0 Fransa (50' Antonio Valencia (KK.))

Güney Amerika takımı Ekvador, turnuva başında pek de dikkatimi çekmemişti. İsviçre maçını kaçırmam da bu durumun bilinç dışı bir yansıması olabilir. Bu maçın ilk golü, Enner Valencia'nın golünü, tekrarını yakaladığımda gördüm. Ben bir tane Valencia biliyordum. O da Manchester United'daki Valencia, Antonio Valencia... Enner kornerden gelen topu kafayla yere sektirip ağlara yolladı. Maçın sonu hüzünlü oldu. Grupta kağıt üzerindeki hesaplara bakarsak, Ekvador'un rakibi olan İsviçreye kaybetmesi büyük kayıptı.

Honduras maçını izlerken, Ekvador'un daha kaliteli bir takım olduğuna kanaat getirdim. Öne geçen Honduras çok önemli bir fırsat yakaladı ama Ekvador Enner Valencia'nın topsuz oynunuyla durumu eşitledi. Bu gol çok basit gibi görülebilir. Burada dikkat çekilen konu teknikle ilgili olursa babamın bile atabileceği türden bir gol ama golü güzel yapan Enner'in tilkiliği ve atletizmi... İlk yarı Ekvador'un baskılı oyunuyla geçti. İkinci yarı Ekvador baskısı dakika dakika arttı. Beklenen golü yine Enner Valencia attı. Duran toptan gelen topu kafayla ilk maçta olduğu gibi yere sektirerek bu sefer köşeye attı. Bu gol galibiyet golü oldu.

Çıkmayı garantileyen Fransa maça yedek ağırlıklı çıkmıştı. Güçlü Fransa karşısında, 50'de takımın en önemli oyuncusunun kırmızı kart görmesine rağmen Ekvador galibiyeti kaçıran taraf oldu. Maalesef Ekvador'un düz sarı tişört altındaki düz mavi şort ve düz kırmızı çoraplı formalarını son kez gördüğüm maç oldu. 3 maçta 3 gol atan Ekvador'un tüm golleri Enner Valencia'dan geldi. Latin amerika futbolunu, siyah futbolcularının fizik özelliklerini de katarak oynayan güzel takımda Enner Valencia gözümde çok büyüdü.

10 Ağustos 2014 Pazar

İngiltere

D Grubu
     İngiltere  1 - 2  İtalya (35' Claudio Marchisio, 37' Daniel Sturridge, 50' Mario Balotelli)
    Uruguay  2 - 1  İngiltere (39', 85' Luis Suarez, 75' Wayne Rooney)
Kosta Rika  0 - 0  İngiltere

İngiltere'nin 66'da evsahibi olup dünya kupasını alması ve 90'daki 4.'lüğü dışında hiçbir kayda değer başarısı olmaması gerçeği, birçok şey üzerine yorum yaparken referans gösterilebilir. İngiltereye olan sempatim 96'da evsahipliği yaptığı avrupa şampiyonasında başladı. Alan Shearer, Teddy Sheringham, David Beckham, Paul Gascoigne gibi futbolcular o dönemde ilgimi çekiyordu. Bu nedenle her dünya kupasında olduğu gibi bu dünya kupasında da İngiltereden birşeyler bekledim. Fulhamdaki başarısını takdir ettiğim Roy Hodgson'ın takımın başında olması beni etkilemişti. Lineker ve Shearer gibi golcülerden beri bitiricilik problemleri yaşayan takım nihayet Daniel Sturridge ve Raheem Sterling gibi gol ayaklarına sahipti. Bu düşüncelerle birlikte İngiltere şampiyon adayım oldu. İngilizlerin isabetli uzun pasa dayalı direk futbolu ve oyuncuların taktik disiplinleri yerli yerindeydi. Yalnızca 4-4-2 dizilişinden vazgeçtikleri farklılık olarak değerlendirilebilir. Hücum hattındaki dinamik futbolcular planlarını tıkır tıkır işletebilecek türdendi.

İlk maçları İtalya ile oldu. Gruplarındaki diğer maç oynanmıştı ve ölüm grubunda bir sürpriz yaşanmıştı. "0" çekmesi beklenen Kosta Rika Uruguaya 3 atarak güya İngiltere ve İtalyanın işlerini kolaylaştırmıştı. Maç dengeli gidiyordu. Topa sahip olan İtalyaydı. Bu durum İngilterenin oyun tarzının bir parçasıydı. Uzun toplarla sürpriz ataklar yapma fırsatı bu şekilde daha kolay gerçekleşebilirdi. 35'de Kornerle başlayan organizasyon Marchisio'nun uzaktan şutuyla tamamlandı. Geriye düşen İngilterenin tepkisi rakibi baskı altına alarak değil seri oyunla oldu. Rooney'nin soldan ortaladığı topu Sturridge tek vuruşla bitirdi. İngiltere çok net pozisyonlar bulamadı ve maçı kaybetmesi gerçekleri görebilmem için yeterli olmadı. Bu mağlubiyet için "İtalya da iyi takım ve güzel bir maç oldu. Uruguay maçını kesinlikle kazanacaklardır." gibi kötü bir yorum yaptım.

Uruguay maçı beklediğim gibi başlamadı ve Suarez'in ne denli bir golcü olduğunun pek farkına varılmış değildi. Maçta Uruguay daha çok ısıran taraftı. İngiltere defansı Cavani, Suarez ikilisini durduramadı ve geriye düştü. Ne kadar yetenekli olursa olsun iki kişiden gol yediler. Maçın devamı pek iç açıcı değildi. Bu maç İngilterenin yıllardan beri çok büyük sıkıntısı olan yaratıcılık sorununu geç olsada aklıma getirdi. Rooney'nin paslarıyla pozisyona girmeye çalışan İngiltere, Uruguaya da gol şansı verdi. Geç gelen golü Rooney attı. Maç 1-1 bitecek gibi görünürken Gerrard'ın kafayla geriye attığı topu tilki gibi takip eden Suarez İngilteren maskesini düşürdü. Bu gol İngiltere defansının tüm defolarını açığa çıkardı. Şampiyon olur dediğim İngiltere iki maçta turnuvaya veda etti.

Ölüm grubundan çıkmayı garantileyen Kosta Rika maçı İngiltere için formalite maçıydı. Yedek ağırlıklı kadroyla çıkan İngiltere, sürpriz Kosta Rika karşısında silikti. Maç golsüz bitti. İngiltere, tarihinin belki de en kötü turnuvasını oynayarak Dünya Kupasını tamamladı. Hız, çabukluk, çabuk düşünme, dayanıklılık gibi dinamik futbola dayalı taktiksel oyun, yaratıcılık ve teknik gibi çok önemli unsurlara sahip olmadıkça ne gibi futbol ve sonuçlar ortaya çıkacağının örnekleri bir kez daha karşıma çıktı.

8 Ağustos 2014 Cuma

Kolombiya

 C Grubu
Kolombiya  3 - 0  Yunanistan (5' Pablo Armero, 58' Teofilo Gutierrez, 90' James Rodriguez)
Kolombiya  2 - 1 Fildişi Sahilleri (64' James Rodriguez, 70' Juan Quintero, 73' Gervinho)
    Japonya  1 - 4  Kolombiya (18' Juan Quadrado (pen.), 45' Shinji Okazaki, 55', 82' Jackson Martinez, 89' Jame Rodriguez)

2. Tur
Kolombiya  2 - 0  Uruguay (28', 50' James Rodriguez)

Çeyrek Final
Brezilya  2 - 1  Kolombiya (7' Thiago Silva, 69' David Luiz, 80' James Rodriguez (pen.))

Çocukluğumda Kolombiya'nın gözümde ayrı bir yeri vardı. Valderrama, Aspirilla gibi renkli futbolcular heralde herkesin dikkatini çekmiştir. Fransa 98'den beri dünya kupasına katılamamış olmaları üzücü bir durum ama bu kupada yakın bir arkadaşımın "Herkesin gizli favorisi Belçika ama benim gizli favorim Kolombiya" demesi Kolombiyaya farklı bir gözle bakmama sebep oldu.

Yunanistan maçında beklentimin üstünde bir Kolombiya performansı gördüm. Son derece dengeli bir takım vardı. Kalede Ospina, defansta Yepes, orta sahada James takımın omurgasıydı. Maça gümbür gümbür başlayan Kolombiya hemen öne geçti. Devamında kontrolü rakibe vermesine rağmen kendisine "güçlü bir takım"  dedirtti. Teofilo'nun golü rakibin direncini kırdı. James'in klas plasesi onun turnuvadaki ilk golü oldu.

Grup maçlarını 9 gol ve 9 puanla fantastik bir şekilde tamamlayan Kolombiya 2. tura, Suarezsiz Uruguay karşısında favori çıktı. Gol makinesi Falcao'nun yokluğu bir bakıma James'in ipleri eline almasını sağladı. Bir kanadı kırık Uruguay, Kolombiya karşısında çaresiz görünüyordu. James'in göğüs kontrolü sonrasında yere indirmeden topa vurmasını hiçbir Uruguaylı tahmin etmedi. Kıvrak zeka ürünü bu vuruş, doğru teknikle süper bir aksiyona dönüştü. Kaleci üst direğe çarpan topa olan hamlesinde gecikmişti ve top içerde kaldı. Bu gol James'in 4. golü olmakla kalmadı. Onun yıldızını iyice parlattı. 1-0'dan sonra da Kolombiya çok rahat bir oyun ortaya koydu. İkinci golün hazırlanışı lezzetliydi. Kolombiya sağlı sollu geldi. Sağ içten Quadrado'nun kafayla boşluğa akıllıca attığı topa James gelişine plase vurdu. Kendi rolünü bir kenara bırakın, Falcao'nun üretken golcü (Prolific Striker) rolünü de üstlenmiş gibiydi.

Brezilya maçı benim için hayal kırıklığıydı. Bu kadar kötü bir oyun beklemiyordum. Çeyrek finalin altında ezilen bir Kolombiya vardı. Amatörce yedikleri ilk gol maçın seyri için gerekli sinyali verdi. David Luiz'in frikik golüne kadar berbat bir Kolombiyadan gol beklemek kanserin ta kendisiydi. 2 fark geride olmanın verdiği dibe vurmuşluk hissi mi, yoksa Brezilya'nın rehaveti mi maçı Kolombiya lehine çevirdi bilmiyorum ama James duvar kullanarak yarattığı penaltıyı gole çevirerek "daha önce nerdeydiniz?" klişesini çaresizlikle kullanmama sebep oldu. Maçın son 10 dakikası öyle çok heyecanlı falan geçmedi. Sonuca James'in gözyaşları eşlik etti ve onun teselli eden Brezilyalılar dikkat çekti. Zuniga'nın  diziyle Neymar'ın omurga kemiğini kırması ise kara bir leke olarak kaldı. James 5 maçta 6 gol 2 asist yaptı... 








17 Temmuz 2014 Perşembe

İspanya

B Grubu
    İspanya  1 - 5  Hollanda (27' Xabi Alonso, 44', 72' Robin van Persie, 53', 80' Arjen Robben, 65' Stefan de Vrij)
    İspanya  0 - 2  Şili (20' Eduardo Vargas, 44' Charles Aranguiz)
Avustralya  0 - 3  İspanya (36' David Villa, 69' Fernando Torres, 82' Juan Mata)

Rüya takım İspanya turnuvanın favorilerinden biriydi. Yıllardır beraber oynayan çoğu Barcelonalı futbolculardan kurulu takım, Barcelonanın oynadığı "tiki taka" futbolunu benimsemesiyle "kulüp takımı" diye de nitelendiriliyordu. Herkesin ezberinde olan bu bilgiler değişen durumlara rağmen güncellenmedi. Zira Barcelonadaki çöküşü kimse düşünmedi. Şekerine doymuş meyve kıvamındaki futbolcular o kadar olgunlaşmıştı ki artık dalında bile değildi. Adamların gözünde Dünya Kupası maçları sıradan antreman maçları kadar önemliydi. Bu durumdan haberi bile yokmuş gibi görünen Del Bosque yere düşen bu meyveleri topladı. Daldaki meyvelerden sadece Diego Costa vardı ama o da çürük meyvelerin arasında aykırı durdu ve çok kötüydü. Özellikle Şili maçındaki İspanya, play-off mücadelesi veren bir PTT takımı kadar sakar paslar yapan, bırakın tiki takayı ortada sıçan bile oynayamayan bir takımdı. İlk iki maçta 7 gol gören efsane, tüm dünyayı şok içinde bırakarak son buldu.